| StrainS WaR Irklar artık savaş içinde! İnsanlar, Büyücüler, Barbarlar, Elfler, Yaratıklar, Asassian'lar ve daha bir çok ırk artık korkusuzca yer yüzündeler . Ve galip gelmek için acımasızca savaşıyorlar . Sende ırkını seçip savaşa dahil ol ! Sakın ölme ! |
| | İnsan Irkı | |
|
+6Valfar Tempus Tia Lãvenia Valénsia Erica Luciana T. Kaléâ Eva Flamér Glorfindel L. Ancalimë 10 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Glorfindel L. Ancalimë Assas Lord | Yıkım & Fırtına Tanrısı | Kurtadam | Admin
Mesaj Sayısı : 90 Kayıt tarihi : 30/03/09 Nerden : Yahuda Vadisi Lakap : Lotho
Kişi sayfası Güç: (220/220) Sağlık/Hp: (160/160)
| Konu: İnsan Irkı Çarş. Nis. 01, 2009 6:11 pm | |
| Ad-Soyad ; Örnek Role Play ; Taraf ; Kaç Yıldır Rp ; *Bu formu doldurmanız yeterlidir.. Not : Rp başvurularında en beğenilenler otomatikman bizim tarafımızdan Irk Lideri seçileceklerdir.. | |
| | | Eva Flamér Human Lady | Ateş Tanrıçası | Vampir
Mesaj Sayısı : 17 Doğum tarihi : 12/10/94 Kayıt tarihi : 06/04/09 Yaş : 29 Nerden : Tanrılar'ın Katı Lakap : Flamé
Kişi sayfası Güç: (171/170) Sağlık/Hp: (180/180)
| Konu: Geri: İnsan Irkı Salı Nis. 07, 2009 11:30 am | |
| Ad-Soyad ; Eva Flamér
Örnek Role Play ; Valae gri ve geniş koridorlarda tek başına yürüyordu. Koridorun iki yanına asılmış meşalelerden yükselen titrek ışık gözlerine yansıdı. Koridorda yürüyen çok öğrenci yoktu. Bu koridor, diğerlerine nazaran daha boş ve refahtı. Bu kattaki dersliklere giren çok öğrenci yoktu zaten. Valae de sadece meraktan dolayı girmişti bu derse. Belki zamanla sevebilirdi, ama belli olmazdı elbette. Koridorun iki yanında uzanıp giden meşalelerin altındaki kapılardan bazen öğrenciler, bazen ise profesörler çıkıyordu. Valae omzunda asılı çantası, meraklı bakışları ve dağınık saçları ile yürürken yanından geçen öğrencilerin çoğu -genelde Slytherin olanlar- onu bakışlarıyla izliyordu bir süre. Bazılarının ağızlarından çıkan alaycı sözler Valae'yi hiç mi hiç etkilemiyordu. Başını önüne eğerek yürümeye devam etti. Dersliğe yaklaştığı her an merakı ve heyecanı artıyordu. Çantasının askısını omuzunda başka bir noktaya yerleştirdi ve ilerlemeye devam etti. Bir süre sonra koridorun iki yanında uzanan meşaleler sona ermişti ve büyük pencereler görünmeye başlamıştı. Pencerelerden giren ışık koridorları loşlaştırmıştı. Valae gözleriyle bu görüntüyü izlerken dersliğe yaklaştığını farketti.
Dersliğin kapısına elini uzatıp içeriye attığı ilk adımla beraber çok muhteşem bir ortamla karşılaşmıştı. Sevinçle zıplamamak için kendini zor tutuyordu. Gülümsedi ve gülümsemesi tüm suratına yayıldı. Puf koltuklar çok çekici görünüyor, koltukların yanında duran balkabağı suyu ve kurabiyeler ise sabahtan beri bir sandviçle duran Valae'yi baştan çıkarıyordu. Kulaklarına ulaşan hızlı tempolu müzik odanın içindeki ortama hiç uymuyordu ama tüm pufların karşısına konulmuş büyük bir pufun üzerinde oturmuş profesörün öğrencilerin az da olsa canlı olmasını istediği belliydi. Valae derste uyumamak için zorlamalıydı kendini. İçini çekti ve ilk adımından sonra gelen adımlar giderek hızlandı. Valae kendine yumuşak bir puf seçti ve çantasını kenara bırakıp oturdu pufa. Balkabağı suyundan bir yudum aldı ve bir kurabiye alıp kemirmeye başladı. Yerken gülümsüyori gülümserken içiyordu. Derslerden en güzeli olduğunu düşünmeye başlamıştı bile. Profesörün tüm öğrencileri beklediği apaçık ortadaydı. Valae'nin işine geldi bu. Biraz keyif çatmak ve günün temposundan sıyrılmak için ne güzel bir dersti!
Valae Profesör Nymphetia'nın konuşmaya hazırlandığını farketti ve bitirdiği kurabiyeden dökülen kırıntıları silkeledi üzerinden. Dersliğe girdiğinden beri üzerine çöken nahoş duyguyu üzerinden atmayı başardı. Pencerelerden giren grimsi ışıklara nazaran renkli puflar ve halı ile süslenmiş derslik son derece rahattı, ki bu öğrencilerin çoğunun mayışmasına sebep oluyordu. Dikkatini toplamayı başarana kadar bir süre geçti. Parmaklarını çıtlattı ve gerindi. Her şey yolunda gibiydi. Asasının kucağında olduğundan emin olduktan sonra diğerlerini incelemeye başladı. Çoğu öğrencinin zar zor tanımlamayı başardığı o duygu kol geziyordu geniş dersliğin içinde. Gözlerini iki kere sıkı sıkı kapayıp açtı ve ardından profesöre döndü ve konuşmasını beklemeye başladı. Kısa bir süre sonra Valae'nin tahmin ettiği gibi profesör konuşmaya başlamıştı. Valae pür dikkat dinliyordu, kulak kesilmişti. Zaten dinlemeyenler hiçbir şey anlamıyorlardı, ya da konuşmanın ucunu kaçıranlar. Valae profesörün verdiği bilgiler karşısında bir an için şaşaladı ama zihnine gelen bilgilerin gözükmesine izin verdi.
~~~~~~~~~~~~~~~~( Öğretmen derse girer ve anlatır. Valae aklındaki bilgileri derler. )
'' Sofistler, yunancada sophistes'ten geliyor. Sofist kelimesinin anlamı ise; becerikli, zeki,bilge...Hatırladığım kadarıyla Sofistler göreceli ve kuşkucu düşüncenin köklerini atmışlar ve geliştirici olmuşlardır. Ah, küçük bir iki ayrıntı daha vardı sanırım. Sofistler felsefelerini para karşılığında öğretiyorlardı ve bu o zamanlarda genel halk tarafından yadırganmıştı. Öğrenmeyi ve öğretmeyi meslek edinmek onların gözünde pek hoş gözükmüyordu. ''
Valae gülümsedi. Çoğu ayrıntıyı hatırlamayı başarmıştı. Yazın okuduğu bir kitapta özetle bahsedilmişti bu Sofistler ve felsefeleri... Aklında kalan bilgileri değerlendirerek kendi kafasında Sofistler'e bir biçim verdi. Şimdi daha iyi anlıyordu profesörün ne demek istediğini. Bakışlarını tekrar profesöre yöneltirken diğerlerinin gözlerinde oluşan boş bakışlara ters düşen parlak bakışları vardı. Anlamanın verdiği haz, öğrenmenin verdiği tat çok hoşuna gidiyordu Valae'nin. Profesörün kısa süreli suskunluğundan yararlanarak hafifçe ağrıyan başını ovaladı. Hem bulunduğu ortamın, hem de profesörün sözlerinin bir tesiriydi bu. Saçlarının arasından elini geçirirken yanında beliren kağıt ve kalemi farketti. Kendi parşomenini kullanmasına gerek bile kalmamıştı. Gerçekten de çok hoşuna gitmişti bu. Profesör tatlı, zeki, işini iyi bilen ve sevimli biriydi. Eline kalemi alırken hissettiği heyecan arttı. Profesörün sözlerini dinlerken içine dolan sevinci bastırmaya çalıştı. Resim konusunda oldukça yetenekliydi. Resim yapmayı çok seviyordu ve son zamanlarda hiç resim yapamamıştı. Şu anda bir şaheser ortaya çıkaramasa da hoş bir cismin üzerinde gölgelendirme çalışmaları bir hayli oyalayıp eğlendirecekti onu. Aklına gelen ilk şey bir güvercindi. Kanatlı bir hayvan çiziminde bildiği şeyleri düşündü. Kuşun kabataslak çizimini zihninde oluşturduktan sonra çizime başlamak için eğildi ve sehpayı iyice önüne çekip kalemini kağıda dokundurdu.
Anında otomatik olarak çizmeye başlamıştı eli. Ölçülendirme çizgilerini kağıda ekledi ve gülümsedi. Asıl eğlenceli olan yerleştirme kısmıydı. Çizgilere göre kuşun kanadını ve diğer bütün şeylerini ekledi kağıda. O sırada kağıdın üzerinde kayan kalemin cızırtısı tüm dersliğe yayılmıştı. Kalemini oynatmayı bir an için bıraktı ve kalemin arkasını dişleyerek dersliğe göz gezdirdi. Bazıları hâlâ düşünüyor, bazıları ise bitiriyordu neredeyse. Valae son kalan kanatlarındaki tüyleri de eklemek için eğildi ama bir kızın sorusu dikkatini dağıttı. Kafasında oluşan resmin dağıldığını hissetti. Küfretmek istedi içten içe ama bu isteğini zorla da olsa bastırmayı başardı. Aklına güzel düşünceler getirmeye çalıştı. Ardından resmini tekrar kafasında canlandırdı. Çok zor olmadı ama zamanını almıştıç Gölgelendirmeye geçmeyi planlıyordu son iki dakika içersinde. Profesörün yanıtını dinlemedi bile. Gölgelendirmeyi bitirmeye odakladı kendini. Diğer öğrencilerin boş bakışları altında konuşan profesör eğleniyormuş gibiydi. Valae profesörün sadece son sözlerini yakalayabildi ama profesörün onlardan ne beklediği açıktı. Gülümsedi ve çalışmasında kalan son eksiklikleri tamamladı hızlıca. Zilin çalmak üzere olması sebebiyle toparlanmaya başladı ve resimlerinin kendilerinde kalmasına sevindi. Kalemini de çantaya attı. Resmin üzerine daha eklemeler yapacaktı elbette akşamüzeri...
Profesör öğrencilerin çıkma zamanının geldiğini belirtti. Valae çantasını sırtına astı ve akşam resmi üzerinde düşünmesi gerektiğini kendine hatırlattı. Soyut Bilimler dersini çok sevmiş ve rahatlamış olarak derslikten çıkmak için kapıya yöneldi. Kapıdan çıkarken son kez dönüp profesöre baktı ve şöyle dedi:
'' Görüşmek üzere Profesör Adair, kendinize iyi bakın.''
Profesörün iç ısıtıcı gülümsemesine karşılık olarak o da gülümsedi ve çantasının sırtındaki yerini ve asasını kontrol ettikten sonra yolu kapatmamak için koridorlardan bir sonraki dersine doğru ilerlemeye başladı. Bir yandan profesörün dediklerini düşünüyor, diğer yandan da dersleri düşünüyordu.
Taraf ; Karanlık Taraf
Kaç Yıldır Rp ; 4 Yıldır hem sitelerde hem gerçek olarak | |
| | | Glorfindel L. Ancalimë Assas Lord | Yıkım & Fırtına Tanrısı | Kurtadam | Admin
Mesaj Sayısı : 90 Kayıt tarihi : 30/03/09 Nerden : Yahuda Vadisi Lakap : Lotho
Kişi sayfası Güç: (220/220) Sağlık/Hp: (160/160)
| Konu: Geri: İnsan Irkı Salı Nis. 07, 2009 1:30 pm | |
| Kabul edildi.. Ayrıca Lady .. | |
| | | Erica Luciana T. Kaléâ Human | Vampir | Admin
Mesaj Sayısı : 10 Doğum tarihi : 15/04/95 Kayıt tarihi : 07/04/09 Yaş : 29
| Konu: Geri: İnsan Irkı Salı Nis. 07, 2009 7:03 pm | |
| Ad-Soyad ; Erica Luciana Kaléâ
Örnek Role Play ;
Londra'da güzel ve sıcak bir gün. Belki de Hogwarts'a kapanmadan önce yaşanabilecek en güzel gündü. Herzaman ki gibi evde en erken uyanan kişiydi Loisa. Uyandığında saat 8.30 civarlarıydı, bu da demek oluyordu ki Pen(elopé) hala uyuyordu. Kafasında onun için güzel bir uyanma planı bile hazırlamıştı. Ama bunun için elini çabuk tutmalıydı. Asasını yatağının yanındaki sehpanın üstünden aldı ve odaya tutarak "Aklapakla" diye mırıldandı. Klink... Oda tertemiz olmuştu işte. Bir tek yatak kalmıştı. Onu da sıkıla sıkıla topladı. On dakkaya oda tamamen toparlanmıştı işte. Gülerek odasından çıktı ve Pen'in odasına girdi sessizce. Etraf sessizdi, sadece Loisa'nın kulağında çalınan İntikam Çanları duyuluyordu. Yavaşça Pen'in yatağının ucuna gitti. Pen yüzüstü yatıyordu yatağında -Bunu nasıl başardığını hiç anlamış değilim...-. Loisa biraz gerindikten sonra yüzüne hain bir plan yapmış kötü adam ifadesi yerleştirdi. Ardından yavaşça, Pen'i fazla kıpırdatmamaya çalışarak yatağa çıktı. Sonra bir anda Pen'e hafif şekilde vurmaya ve gıdıklamaya başladı. Pen refleks olarak, çığlık atarak uyanmıştı. Loi, Pen'in bu halini görünce dayanamayarak kahkaha attı ama gıdıklamayı bırakmadı. Tam Pen de karşı atağa geçmişti ki pencereden içeriye bir baykuş postası gelmişti. Loisa, Pen'den önce davranarak zarfı aldı ve açtı. İçinden basit bir kağıt çıkmıştı, üstündeyse "Gwenthus Gölü ~ L'azienda Toplantısına gelmelisiniz. Bütün üyeler gelmek mecburiyetindedir!" yazıyordu. Loi hemen zarfı Pen'e gösterdi. Pen mektubu okuduktan sonra Loi, abilerinin duymaması için fısıldayarak konuştu.
"Hm... Planlar suya düştü sanırım dimi Pen?"
Pen başıyla onaylar bir ifade vermişti. Loi güldü ve Pen'i kısa bir süre daha gıdıklamaya devam etti. Daha doğrusu Pen'in karşı atağından korunmaya çalışıyordu. Ama bu fazla süremedi. Toplantı olduğu için hazırlanmaları ve kahvaltı etmeleri lazımdı. Loi yavaşça yataktan inerken gözlerini Pen'e çevirdi.
"Birlikte gideceğiz değil mi?"
Pen sessiz bir şekilde "Evet" dedikten sonra Loi başıyla alaycı bir selam verdikten sonra Pen'in odasından çıktı ve kendi odasına gitti.
Bugün Pen ile dışarı çıkacaklarına karar verdikleri zaman, ne giyeceğine de karar vermişti. Yani kıyafeti hazırdı. Eh plan değişmiş olsa da sonuçta dışarıya çıkıyorlardı, öyle değil mi? Kıyafet gayet de güzeldi zaten. Siyah ve beyaz çizgileri olan bir elbise -Bu elbise kot pantalonla giyilen cinsten bir elbise- ve altına kot pantolon. Aksesuar olaraksa en sevdiği, dev, kırmızı gözlükleri takacaktı. Hemen hazırlanmaya başlamalıydıki, geç kalmasın. Hızlıca kıyafetlerini giydi. Gözlüğünü evde takması saçma olacağı için gözlüğü eline aldı ve aynasının karşısına geçti. Muggle kentinden aldığı siyah göz kalemini gözüne sürdükten sonra hazırdı işte. Çantasını da eline aldıktan sonra şarkı mırıldanarak mutfağa gitti. Pen çoktan hazırlanmış ve kahvaltıya başlamıştı. Loi'nin pek iştahı olmadığı için sofradan birkaç şey attı ağzına ve hole geçip Pen'i beklemeye başladı. Kısa bir süre içinde Pen de gelmişti. Birlikte kapının önüne çıktılar. Birbirlerine bakıp gözleriyle işaret verdikten sonra Ottowa'ya cisimlendiler.
Brrr... Burası buz gibiydi. Loi bu havada kısa kollu bir kıyafetle dolaşıyordu ve kıyafet incecikti. Ama Pen hazırlıklı gibiydi, üzerine zarif bir mont giymişti. Loi sinirle Pen'e baktı.
"Hey, beni niye uyarmadın burasının soğuk olduğu konusunda?"
Pen hiç aldırış etmemiş gibi görünüyordu bu duruma. Yüzünde alaycı bir ifade vardı. Pen'den cevap gelmeyince Loisa onu koluyla dürtükledi. Bu durtüklemenin ardından Pen gülmemeye çalışarak -bu sesinden gayet anlaşılıyordu- cevap verdi.
"Sormadın ki?"
Loisa ona sinirli bir bakış attıktan sonra kayalara doğru ilerledi. Bir kayanın önünde oturarak kayaya endişeyle baktı. Bu kadar soğuk bir yere oturamazdı Loi! Sonra etrafına göz gezdirdi. Şifacı olduğunu bildiği bir bayan, Emanuel ve büyük patron olduğunu tahmin ettiği Charles Lynch kayalara gayet rahat bir şekilde oturmuşlardı. Loi bundan güç alarak kayaya oturdu. Ohh! Burası gayet sıcaktı. Loi rahatlamıştı açıkçası. Pen de Loi'nin yanındaki kayaya oturmuştu. Birbirlerine ve karşılarındaki iki adama merakla bakıyorlardı şuan.
Taraf ; Karanlık
Kaç Yıldır Rp ; 1.5
| |
| | | Glorfindel L. Ancalimë Assas Lord | Yıkım & Fırtına Tanrısı | Kurtadam | Admin
Mesaj Sayısı : 90 Kayıt tarihi : 30/03/09 Nerden : Yahuda Vadisi Lakap : Lotho
Kişi sayfası Güç: (220/220) Sağlık/Hp: (160/160)
| Konu: Geri: İnsan Irkı Salı Nis. 07, 2009 7:19 pm | |
| | |
| | | Tia Lãvenia Valénsia Human | Vampir
Mesaj Sayısı : 4 Kayıt tarihi : 07/04/09
Kişi sayfası Güç: (100/100) Sağlık/Hp: (100/100)
| Konu: Geri: İnsan Irkı Salı Nis. 07, 2009 7:24 pm | |
| Ad-Soyad ; Tia Lãvenia Valénsia
Örnek Role Play ; - Spoiler:
Buz gibi bir hava vardı dışarıda. İlikleri donduracak kadar soğuk. Üçüz ablalarım başımda çene yoruyordu hala. Ben ise onları dinlemekten bitkin düşmüştüm. Turuncu saçlarımı karıştırıp gözündeki siyah,koca gözlüğü gözümden yavaşça çıkardım. Kahverengi gözlerim şimdi daha da belli oluyordu. Makyaj merasimi hiç sevmediğim birşeydi ama güzel gözükmek nasıl birşeydi,açıkçası merak ediyordum. Kendimi istemeyerek de olsa odama attım ve küçük siyah dolabımı yavaşça açtım. Dolabın içinden yere düşen posterleri toparlamakla tam on dakikamı harcadım. Sinir bozucuydu. Şimdi bütün isteğim gitmişti. Sinirli posterleri tekrar dolabın bir köşesine sıkıştırdım. En güzel gözüken siyah yırtık -punk'çı havası veren- elbisemi giydim ve şu koca tuvalet aynasının başına geçtim. Ayakta kalmak bana göre değildi çünkü çok uyuşuktum. Aynanın karşısında bile sandalyede oturacaktım. Bir sandalye çekip,elbisemi kırıştırmamaya çalışarak oturdum. Üstüm güzel görünüyordu. Güzellik ne demek pek bilmiyordum ama normal benden oldukça farklıydı. Şu kalem denen varlıktan çektim gözüme. Biraz taşmıştı ama sulu pamukla temizledim. Ablamın -hangisinin bilmiyorum- parlatıcısını dudağıma yaydım. Dudağım bir peri gibi parlıyordu. Bu hale düştüğüm için kendime gülüyordum ama herşey Stesha içindi.
Aynaya bir daha baktığımda tamamen farklıydım. Gören beni kokoş,cici Gryffindor sanacaktı. Düğüne rezil olmak için gidiyor gibiydim. Sinirlerim bozulmuştu evet ama bir kerecik olsun hayatın tadını 'kız' olarak çıkaracaktım. Ablalarımın yanına gittim. Hepsi beni baştan aşağı süzdü. Süzmenin süzülmeye göre daha kötü bir duygu olduğunun farkına varmak zor değildi. Yüzüme sahte bir gülümseme yayıldı. Hemen evden uzaklaşmak istiyordum. Hepsini yanaklarından öptüm ve koşarak evin kapısını araladım. Kapıyı vurarak -kırarak- kapamıştım yine... Ablalarımın altına edeceğine yemin edebilirdim. Yine de dışarıdaydım... Soğuktu dışarısı ama evin havasından uzaktım. Özgür hissettim kendimi... Ama bu uzun sürmedi bir dakika bile olmadan bütün duygu yok oldu içimdeki. Havaya karışmıştım... Gözlerimi açabildiğimde ise Hogwarts'a yakın biryerde buldum kendimi. Karşımda Edward duruyordu. Adını biliyordum ama onun beni tanımadığına yemin bile edebilirdim. Yine de sahte gülümsememi sürdürerek yavaş adımlarla Edward'ın yanına ilerledim...
Edward'ı baştan aşağı süzdüm. Edward da beni süzüyordu... Rahatsız olmamıştım galiba. Edward'ın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. -Çalıştım diyelim.-
"İyi akşamlar Regina."
Şaşırmıştım açıkçası. Adımı biliyordu. Bu olağan birşey olmasına rağmen,öyle görmüyordum. Üç senedir Hogwarts'taydım,buna rağmen çok popüler değildim. Derslerimde de iyi değildim. Yani tanınmak garip bir duyguydu. Dudağımı büktüm ve yavaşça gülümsedim. Cevap vermek cidden zor geliyordu. 'İyi akşamlar' dercesine kafamı salladım. Edward konuşmaktan bıkmayan bir makine gibiydi,tekrar konuşmak için utanmadı.
"Harika görünüyorsun..."
Yüzüme sinsi bir gülümseme yayıldı. Bunu hissedebiliyordum çünkü üç senedir Hogwarts'ta bu gülüşle geziyordum. Aslında güzel olmayı becerebildiğim için heyecanlanmıştım. Bunu farketmiştim ama onaylanması güzel birşeydi. Sonuçta 'güzellik' kavramını pek bilmezdim... Yüzümdeki sinsi gülümsemeyi devam ettirerek konuşmaya başladım;
"Teşekkür ederim..."
Ne dediğini bilmeyen,birinci sınıf bir Gryffindor gibiydim. Tipimdeki masumluk sezilebiliyordu. Gryffindor olmanın verebileceği eziklik doldu içime. Kaşlarım havaya kalktı,midemle birlikte... Düşüncesi bile felaketti. Düşüncelerimden sıyrılmayı becerince,Edward'a döndüm;
"Burada kalmak yerine bir masaya geçmek daha iyi olur sanırım?"
dedim ardından.
Edward rahatsız gibiydi. Benim negatifliğimin onu etkilememiş olmasını umdum ama etkilemişti sanırım. Yüzünden anlaşılıyordu. Herkesi etkilemek zorunda mıydım? Yüzüm olduğundan daha fazla asıldı. Umutsuzluğa kapılmıştım. Stesha için mutlu olacağım gece bir felakete dönüşmemeliydi. Düşüncelerimle kendi kendimi yerken Edward'ın yanımdan uzaklaştığını farkettim. Garip bakışlarla süzdüm onu. Sanırım rahatsızlığını iyice arttırmıştım. Edward gökyüzüne baktı. Ağzı da hareket ediyordu. Bir an için deli olduğunu düşünmedim desem yalan olurdu. Garip bakışlarımı sürdürdüm. İlk defa çikolata görmüş gibi bir hayranlıkla ve şaşkınlıkla baktım. Birşeyler duydum sanki ama öğrenmek çok da umrumda değildi. Daha fazla kalp kırmak istemiyordum ama yapım buydu. Ne yapabilirdim? Üzgün ve daha masum bir ifadeyle şu uzun ayakkabılarımla zar zor Edward'ın yanına geldim. İçimden de ayakkabıları sövüyordum. Tamam pek cici kız davranışı değildi ama ben de cici kız değildim. Görüntüm bir gecelik böyleydi. Yarın yine uyuz ve ayyaş Regina olacaktım. Kendimi bilmem güzel. Öyle değil mi?
Biraz daha tökezleme...
Edward'ın yanına sonunda gelebilmiştim. Belki beni Edward'ın onu alması daha hoş olurdu ama benim onu tersleyeceğimi tahmin etmiş olabilirdi. Veya bütün herşeyi kafasından uyduran bir deli oluyordum. Edward koluna girmem için kolunu uzattı. Ne yapacağımı bilmiyordum ama koluna girmem kesinlikle fazla samimi olurdu. Daha arkadaşım bile değildi,ismimi bilmesine bile şaşırıyordum. Her ne kadar Edward'ı kırmak istemesem de yüzümü yan tarafa çevirdim. Belki onun yüzünü görmezsem,suçluluk duygusu üzerimden az da olsa kalkabilirdi. Edward'ın yanından uzaklaşmam gerektiğini farkettim. Hogwarts'ta konuşmamız daha iyi olabilirdi. Daha fazla gerilmek istemiyordum. Hızlıca koşmaya başladım.
"Küt!"
Birden yere düşmek üzere buldum kendimi. Aklımda sürüyle düşünce vardı. *Ah salak Regina!*
Aklımdaki düşüncelerle birlikte yere çakılmıştım. Sinirim bozulmuştu,rezil olmak benim gibi bir Slytherin'e göre değildi. Düştüğümü belli etmemeye çalıştım,ben de 'karizma' olayı vardı. Şansıma beni farkeden biri vardı. Aslında tam olarak yara almamı engellediği için ona minnettardım denilebilir. Ama ben de bunu söyleyecek tip var mıydı? Hayır,elbette yoktu. Yine de sahte gülümsememle baktım. Sahte,sinsi ve bir o kadar da çarpıktı. Etkileyici,belki? Salakça,asla! Güzel,kesinlikle! Çocuk elleriyle beni yavaşça sardı ve yerden kaldırdı. Tekrar güldüm ama bu sefer zorla gülmüyor gibiydim. Çocuk beni kaldırdıktan sonra tip tip bakmaya başladı. Sinirim bozulmuştu! Görünüşünü bozuyordu bu bakışları. Ardından konuşmaya başladığını farkettim.
"Topuklu ayakkabılarla koşmak ha ?"
Sinsi gülümsememi sürdürdüm. Sanki ben bu ayakkabılarla gezmek,düğüne gelmek istiyordum. Güzellikle ilgili hiçbir şey ilgimi çekmiyordu. *Şu göz kalemleri istisna olabilirdi,hoşuma gittiğini açıkça ifade etmeliyim.* Mahçup,bir o kadar da masum bir tavırla konuşmaya başladım;
"Alışkanlığım değildir..."
Yerden hafifçe doğrulup tekrar çocuğa döndüm. Etkileyici bir tipi vardı. Belki daha önce Hogwarts'ta görmüştüm. Ama tanışmadığıma göre binalarımız uyuşmuyordu. Slytherin'in hep en üstün olduğunu düşünmüştüm. Katlanabildiğim -Trinette'nin hatrına- tek bina Ravenclaw'dı. Tabiki inek olmayanları... Genellikle Hufflepuff'lar iyilik meraklısıydı,Gryffindor'luları baştan elemiştim. Tekrar konuşmaya başladım. Adeta çenem açılmıştı ve konuşmak istiyordum.
"Bir süpermen misiniz?"
Bu söz yüzümde komik bir ifade bıraktı. Bir yandan gülüyordum,bir yandan ciddi olmaya çalışıyor ama beceremiyordum.
Tam çocuktan bir cevap beklerken,Edward yanımıza geldi. Yanıma yaklaştı hatta aramıza girdi diyelim. Çocuğa döndü ve kibarca güldü.
" Teşekkürler Craig,sanırım bundan sonrasını ben halledebilirim. "
Zorla gülümsüyor gibiydi. Bana döndü ve yeteri kadar sert bir bakış attı. Birinci sınıf olsaydım belki korkabilirdim ama bakışındaki ciddiyet içimi ürpertmişti. Yine de belli etmedim. Çocuk konuşmaya başlamıştı;
" Peki nasıl istersen genç adam... "
Çocuğun olgunluğuna hayran kalmıştım. Gayet rahattı ve kavga çıkarmaya niyetli değildi. Yüzümdeki gülümsemenin yayılmasını sağladı bu. Etkileyiciydi ama 'aşk'a inanmıyordum. *Yanlış kıza denk geldiniz! Bu Regina,aldatılma duygusunu tatmış ve aşka küsmüş olan kız. Sizin aradığınız kız ise eski Regina.* Edward sinirlenmiş gibiydi,ters ters baktı.
"Evet,nasıl istersem..."
dedi. Kafa tutmak için ve kavga çıkarmak için fazla erkendi. Rahatsız olduğumun yüzümden anlaşılabildiğine eminim denilebilirdi. Bakışlarım Edward'ın üzerindeydi. O da bana baktı. Birden hızla çocuğu kenara çekti Edward. Birşeyler söylemişti. Belki de tehtit etmişti. Ağız okuma yeteneğine sahip değildim maalesef. Yanıma döndü Edward.
" Gidelim mi? "
diye sordu. Burada kalmak istiyordum. Onun yanından gitmemin tek sebebi onu kırmamaktı. Erkeklerle oynamayı severdim. Ama beni aldatan pislikle aynı seviyeye düşmekten vazgeçmiştim. Ne erkekler benle ilgilenecekti,ne de ben onlarla. Bunun böyle olmasını istiyordum ve umuyordum. Ama ileride bu düşünceyi birinin bozacağını biliyordum.
" Zaten oturacaktık,bu masa iyi değil mi? "
Kırmadan söylemenin en iyi yoluydu bu. Yüzümdeki mahçup ifade hala vardı. Kedi gibi bakmayı sürdürdüm. Birşeyi başkasına ikna ettirmeye yaramıştı hep bu. Tam o sırada birinin yanımıza geldiğini farkettim. Çakma 'süpermen'le konuşmak ister gibi bir hali vardı. Tahminlerimi de yanlış çıkarmadı.
" Bir sorun yok öyle değil mi kuzen? "
'Sen o çocuğun koruması mısın?' diye düşünmedim değil biran. Böyle bir kuzen,küçük düşürücü olmalıydı. Sadece gülümsemem daha çok yayıldı. Nedense herkes Edward'a tehtitkar bir tavırla bakıyordu. Çocuk konuştu.
" Bak küçük adam; Kim olduğunu bilmiyorum. Seninle laf yarışına da girmem. Kendinden 2 yaş büyük birine sarkmak, aptalca.! Ve eğer şu anda ölmek istemiyorsan sesini kes ve işine dön. Stesha'ya saygımdan şu anda seni öldürmüyorum. Herşeyden önce bulaştığın kişilere dikkat et genç adam. Hele hele sataştığın kişi ben isem, gerekirse ecelin bile olabilirim. "
Ses tonundan etkilenmiştim. *Dur bir saniye! Ne dedin sen? Sarkmak mı?* Edward'ın ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Ne birinin bana sarkmasını,ne biriyle çıkmayı ne de sulu sulu öpüşmeyi istiyordum. Tek istediğim huzurdu. Gözlerim doldu ama zayıf bir kız değildim ben. Gözyaşlarımı tuttum. Gözlerimden akan yaş belli olmasın diye bakışlarımı yere çevirdim.
" Sanırım bina sorumlunuz size bir şey anlatmaya çalışıyor. Dikkatli olsanız iyi olur. "
Edward'ın tavırlarına anlam veremiyordum. Aklıma ise çocuğun dediği iki yaş büyük olma meselesi takılmıştı. Sizce Edward birinci sınıf gibi mi duruyordu? Şaşkınlığımı belli etmemeye çalışmıştım ama etmediğime garanti veremezdim. Tekrar bana döndü Edward. Kibar ses tonuyla konuşmaya devam etti.
" Gitmek ister misin? "
Ya ben çok karmaşıktım ya da insanlar beni anlamamak için kendilerini zorluyordu. Psikolojim yeterince bozuktu zaten beni öldürmeye çalışmalarına gerek yoktu. Ölü gibi dolaşıyordum zaten. Kimseye ne yararım ne de zararım vardı.
" Önceden söyledim ya... "
Diğer çocuk ise lafımıza dalıp duruyordu.
" Bak,bize bulaşmasaydın oda bize bakmazdı öyle değil mi? Bu yüzden çeneni tut ve buradan yanındaki kızla ayrıl yoksa buradan bir kavga patlak verecek. "
Şu 'süpermen'in kuzeni karizmayı yerle bir etmişti. Süpermen de rahatsız olmuş gibiydi. Regina ise sadece gülmüştü. Kendime de güldüm. 'Süpermen' de neyin nesiydi? Sinirle konuşmaya başladım;
" Bücür,sustum sustum ama bir yere kadar değil mi? O kız diye hitap ettiğin insanın bir adı var. İnsan hayvan ayrımı yapamayacak kadar vasatsın heralde... "
Sinirim bozulmuştu diğer konuşulanları dinlemedim. Ayrıca Stesha'ya olan sözümü bozduğum için kendimden nefret ediyordum. Yine ukala Slytherin Regina olmuştum. Çocuk sınırlarını zorlamıştı ama... Yine de bu bir bahane değildi. Gözlerim doldu,bu sefer kötü kız Regina'yı oynayamayacaktım. Edward birden beni çekti. Başka bir masaya oturttu. Sakin görünmeye çalışıyordum ama içimde patlamaya hazır bir bomba vardı. Kimse bana ne yapacağımı söyleyemezdi. Gözlerim artık açık vermişti. Gözümden yaşlar boşaldı. 'Kalem' denilen güzellik malzemesi akmıştı. Hem de ağzıma kadar... Hızlıca sandalyeyi ittim ve ortamdan uzaklaşmaya çalıştım. Bu sefer Edward'ın beni bulamayacağı bir yere gidecektim. Onu üçüncü defa kıramazdım ama ona göre değildim. Anlamalıydı!
Edward yine yanımdaydı. Ortamdan uzaklaşmak istediğimi anlamıyor muydu? Kimsenin yanında olmak istemiyordum,özellikle bu bir erkek olacaksa… Gözüm yaşlıyken ve de şu ‘kalem’im akmışken. Görüntüm kokoşun tekine benziyordu. Davranışlarımın asıl ‘Regina’ya yakışmadığını biliyordum. Kendimden hala nefret ediyordum. Stesha için katlandığım şeylere baktığımda,onu gerçekten sevdiğimi anladım. Yine de bunları düşünmek için uygun bir zaman değildi. Başımda dikilmişti Edward. İlk ben konuşamazdım,yapamazdım… Cesurluk bir Gryffindor’a göreydi değil mi? Ne yani,ben şimdi korkak mıydım? Edward konuşmaya başladı;
"Regina,neden kaçtın?"
İlk olmamak güzeldi,en başta gülümsedim. Ardından sorunun ciddiyetini anladım. Biraz doğruldum. Konuşabilmeyi denedim. Olmuyordu ama… Konuşamıyordum,adeta dilim tutulmuştu. Hala gözlerimdeki yaşı silmeye uğraşıyordum. Konuşsam her şeyin berbat olacağına emindim. Ne zaman bir işi düzeltmeye çalışsam,sadece daha çok mahvederdim. Belki bir maskaraydım? Kendimi kötülemeyi sevmiyordum elbette. Ama ya gerçekler buysa? Edward’ın ağladığımı fark ettiğini anladım. Güçlü olmaya çalıştım ama bu daha çok yaş getiriyordu. Konuşmayacaktım. Gözlerimi kapadım ve titreyen yüzümde gezdirdim elimi. Gözlerimin altında… Sildim yaşları. Taraf ; KaranlıkKaç Yıldır Rp ; 3,5 oldu heralde... | |
| | | Tempus Savaş Tanrısı | İnsan
Mesaj Sayısı : 8 Doğum tarihi : 12/10/94 Kayıt tarihi : 08/04/09 Yaş : 29 Nerden : - Lakap : -
Kişi sayfası Güç: (100/100) Sağlık/Hp: (100/100)
| Konu: Geri: İnsan Irkı Çarş. Nis. 08, 2009 9:03 pm | |
| Ad-Soyad ; Tempus / Bir aile mensubu değildir.
Örnek Role Play ; Glorfindel'e gönderilmiştir.
Taraf ; Aydınlık Taraf
Kaç Yıldır Rp ; 4 yıldır . | |
| | | Glorfindel L. Ancalimë Assas Lord | Yıkım & Fırtına Tanrısı | Kurtadam | Admin
Mesaj Sayısı : 90 Kayıt tarihi : 30/03/09 Nerden : Yahuda Vadisi Lakap : Lotho
Kişi sayfası Güç: (220/220) Sağlık/Hp: (160/160)
| Konu: Geri: İnsan Irkı Çarş. Nis. 08, 2009 9:25 pm | |
| | |
| | | Valfar Human
Mesaj Sayısı : 24 Kayıt tarihi : 09/04/09
Kişi sayfası Güç: (100/100) Sağlık/Hp: (100/100)
| Konu: Geri: İnsan Irkı Perş. Nis. 09, 2009 4:50 pm | |
| Barbar başvuru sayfasını bulamadım, buraya başvuruyorum.
Ad-Soyad ; Valfar (Soyadı yok)
Örnek Role Play ; Yüzünü kapatan kana bulanmış saçları, geniş baltasını, düşmanlarının kellelerini boyunlarından ayırmak için savurdukça, havayı yarıyor, üzerindeki kurumuş kanı düşmanlarının etrafına saçıyordu. Kabilesinin son savaşçılarından biriydi Valfar, ayrıca uzun zamandır, dininin son temsilcisi, son şamandı. Müttefik kabileler, kabilesine birer birer ihanet ettikten sonra, çevredeki insan karakollarından üstlerine zırhlı süvari birlikleri çullanıyordu. Son birkaç aydır onlara direnmeye çalışıyorlardı fakat sayıları azalmıştı, çocuklar açlıktan veya soğuktan ölüyordu. Valfar şaman öğretisi sayesinde soylarının tükenmesini engelliyordu: Bu sayede yeniyorlardı bu tam tedarikli orduları bu kadar az sayılarıyla. Kimi zaman dev kurtlardı yardımlarına gelen dağlardan, kimi zaman ise acımasız yıldırımdı göklerden gelen... Valfar, üç kişiye karşı savaşıyordu, kalkan kullanmıyordu, kabilesinin geleneklerinde korkaklık sayılırdı savaşırken kalkan kullanmak; "Belki kalkan kullansalardı iki oğlum da hala hayatta olur ve babalarının yanında savaşırlardı." diye düşündü Valfar, karşıdaki düşmanlardan birinin kılıcını tutan sağ kolunu bir daha hiç iyileşmemek üzere yaraladı, belli ki bir şövalyeydi, eğer şimdi ölmezse bir daha asla onuruyla ölemeyecekti, emekli olacaktı ve yaşlanarak, küçük bir şeytanın * esiri olarak ölecekti. Sol yanında çarpışan silah arkadaşı, kabilesinin şefi Karh, göğsüne saplanan bir kılıç darbesiyle yere yığıldı, oğlu yoktu genç lider Karh' ın, ondördüncü baharını yeni görmüş oğlu da babasından birkaç dakika önce tanışmıştı ölümle. Kabilenin en yaşlısı Valfar -diğer yaşlılar hastalığa kapılıp öldüğünden- otuzdokuzuncu baharını görmüştü ve artık lider oydu, en fazla yirmibeş kişilik bir güruhun. Kabilesinin yok olduğunu anlamıştı Valfar, çarpıştığı iki şövalye de onu öldürecekti birazdan, gücü kuvveti kalmamıştı savaşmaya. Son bir umutla ayağını yere çarptı ve yerin sarsıldığını hissetti, birkez daha ayağını vurdu yere ve bir elini havaya kaldırdı, ruhlardan yardım istemenin zamanı gelmişti. Şaman, boğazını yırtarcasına kükredi ve ayağını tekrar yere vurdu, bulutların arasından eline mavi bir ışık huzmesi toplanırken, karşısındaki iki şövalye de yarılan toprakta dengelerini kaybedip yere düşmüştü. Şaman, aklına gelen tüm ruhlara yalvarıyordu ve onu silah arkadaşlarının ruhları duydu. Arkasına bakmaya cesaret edemiyordu ama iki oğlunun da, Karh' ın da, diğerlerinin de arkasında olduğunu biliyordu. İki eliyle tekrar asıldı baltasına ve kafasının üzerinde sallamaya başladı büyük baltayı, bağırıyordu "Kükreyin benimle!" diye ve ardından, yüzlerce, binlerce boğazdan çıkan büyük bir kükreme işgal etti herkesin kulaklarını, düşmanın yüzündeki korkuyu gördü ve saldırdı Valfar, baltasının kemikleri kırdığını, etin içine geçtiğini hissetti, içindeki tüm öfkeyi, düşmanın üzerine boşalttı. Karşısındaki sıranın sonuna geldiğinde arkasına bakmaya cesaret edebildi ve arkasına baktı... Tüm soylu şövalyeler kendi kanlarının içinde boğulmuştu ve başka hiçbirşey yoktu. Kardeşlerinin ruhları karşılarındaki düşmanı yok etmişti Valfar ile birlikte ama artık uğruna savaşacağı bir kabilesinin olmadığını farketti Valfar. Kükredi kahramanca ölüp göğe yükselen ruhların onuruna, daha da kükredi, daha da kükredi, bulutlar bile korkup, ona acıyıp gözyaşlarını serbest bırakana kadar......
Küçük şeytan: mikrop
Taraf ; Kaotik Nötr
Kaç Yıldır Rp ; 4 yıl | |
| | | Arafinë Karanlığın Efendisi | Elf Dark Lord | Kurtadam | Büyü Tanrısı
Mesaj Sayısı : 12 Kayıt tarihi : 02/04/09 Nerden : Dark Mirkwood .. Lakap : Deep.
Kişi sayfası Güç: (220/220) Sağlık/Hp: (190/190)
| Konu: Geri: İnsan Irkı Perş. Nis. 09, 2009 5:36 pm | |
| Kabul edildi.. Barbar Irk'ı kaldırıldığı için İnsan Irkı'na veriyorum.. | |
| | | Valfar Human
Mesaj Sayısı : 24 Kayıt tarihi : 09/04/09
Kişi sayfası Güç: (100/100) Sağlık/Hp: (100/100)
| Konu: Geri: İnsan Irkı Perş. Nis. 09, 2009 5:42 pm | |
| Hmm.. Hikayemde kabilem büyük bir savaşta ölüyor, son barbar olarak münzevi olabilirim. | |
| | | Bless Mejantör Human
Mesaj Sayısı : 11 Kayıt tarihi : 10/04/09
Kişi sayfası Güç: (100/100) Sağlık/Hp: (100/100)
| Konu: Geri: İnsan Irkı Cuma Nis. 10, 2009 7:30 pm | |
| Ad-Soyad ; Bless Mejantör
Örnek Role Play ; Bless Çıktığı savaşta çok sayıda kayıp vermişti hayince saldırıya uğradığı için çok sinirliydi etrafta ne görse kılıcıyla darma dağın ediyordu ilerde çok büyük bir ordu gördü ve arkasına dönerek 'öcümüzü almak için tek şansımız olabilir o yüzden iyi bir atak yapmalıyız Saldırınnnn' o anda bütün insan ırkı haykıırşlarla kılıçları havada koşmaya başladılar Bless gelen ordunun liderini kılıcına geçirmek için büyük bir hırsla koştu tam o sırada ordunun subayı 5 kişinin arasında kaldı Bless salladığı topuz ile 3 ünü ağır yaraladı subay kılıcnı düşmanın derisini yüzmek için eline aldığını yemin ettiği günü hatırlayarak düşmanı parçalayacasına vurmaya başladı Bless Düşman komutanı ile girdiği bire bir saldırıda boynunu kserek düşman kellesini havaya kaldırarak ' zafer bizimdir ' diye haykırdı
Taraf ; aydınlık taraf
Kaç Yıldır Rp ; 5 | |
| | | Thrandail Carnésir High Elf | Adalet Tanrısı
Mesaj Sayısı : 186 Doğum tarihi : 27/06/95 Kayıt tarihi : 03/04/09 Yaş : 29 Nerden : Ev xD
| Konu: Geri: İnsan Irkı C.tesi Nis. 11, 2009 10:35 am | |
| Karışmak istiyorum :Çıktığı savaş değil,girdiği savaştır.Pek çok imla ve mantk hatası var. Mesela.. ''...Düşman liderni kılıcına geçirmek için... .... Salladığı topuzuyla..'' gibi.Ve sanırım biraz daha uzun olmalı | |
| | | Bless Mejantör Human
Mesaj Sayısı : 11 Kayıt tarihi : 10/04/09
Kişi sayfası Güç: (100/100) Sağlık/Hp: (100/100)
| Konu: Geri: İnsan Irkı C.tesi Nis. 11, 2009 1:46 pm | |
| haklısın ben biraz acemiyim | |
| | | Allen Elen Poe Assassian | Doğa & Kader Tanrısı
Mesaj Sayısı : 11 Doğum tarihi : 04/07/95 Kayıt tarihi : 09/04/09 Yaş : 29 Nerden : Londra Lakap : ...
Kişi sayfası Güç: (100/100) Sağlık/Hp: (100/100)
| Konu: Geri: İnsan Irkı C.tesi Nis. 11, 2009 3:42 pm | |
| | |
| | | | İnsan Irkı | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|